Adanaca

Adana’nın en önemli özelliklerinden birisi de kendine has bir lügati olmasıdır. Bu başka şehri görecek herkes için günlük hayatta sıkça kullanılan bambaşka bir kelimeler...

Anarya: Geri vites, ya da geri gitmek. Fransızcadaki ‘En arrière’ lafının okunuşudur aynı zamanda. İşgal yıllarından kalma bir söz olarak Adana lügatindeki yerini almıştır.

Araya gitmek/vermek: Boşa gitti, değeri bilinemedi, ziyan oldu.

Avel: Aptal anlamında. Aval aval bakmanın bir türü.

Banadura: Domates

Baldırcan/Balcan: Patlıcan

Bayaktan: Az önce

Bici bici: Dünyanın en orjinal ve en güzel tatlısı. İçinde buz, pişmiş nişasta, pudra şekeri bulunur. Üzerine de kırmızı bir şerbet dökülür. Hemen hemen her köşe başında, özellikle yazın bulunabilir. Sadece “bici” diye de ifade edilebilir.

Bıcı bıcı: Bici bici’yle karışmaması hayati önem taşıyan, banyo yapmak anlamındaki çocuksu ikileme. “Bir gel de bıcı bıcı yiyek” diyerek hava atmaya çalıştığınız Adanalı arkadaşınızın bir kaşının stratosfere yükselmesine sebep olabilirsiniz.

Belik: İki yandan örgü.

Bocit: Sürahi. “Boca etmek” yani dökmek anlamında sözden türemiş olması muhtemeldir.

Cardın: Büyük fare. Misal Fransızcada bahçe anlamına gelen “Jardin” (jarden diye okunuyor) kelimesiyle anlamsızcasına benzerliği var ama, muhtemelen alakası yoktur…

Cılk: Çürük. Bozulmuş, kokmuş yumurta

Cındırık: Etin içindeki sinir. Adana’da yolunuz bir kasaba düştüyse, mutlaka “Cındırıksız et” istediğinizi söylemeniz gerek.

Cıncık: Cam ve cam eşya

Cibiliyet: Geçmiş. Cibiliyetsiz, geçmişi olmayan, soysuz anlamında. İğrenç bir insan yani. 

Cücük: Herhangi bir meyvenin, bitkinin ya da o tip yiyecekle alakalı şeyin en küçük yeri. Misal soğanın cücüğü, en ortasındaki bölümüdür. Adana’da soğanın cücükleri bir araya toplanır, hafifçe yağda çevrilir, sonra da üstüne nar ekşisi dökülür ve afiyetle yenir mesela.

Cülük: Kanatlı hayvan yavrusu. Misal civciv. Kuzen anlamında mesela “Emmimin cülüğü” gibi de kullanımları vardır.

Çimmek: Yüzmek.

Çömçe: Kepçe

Çul: Kilim.

Daraba: Kepenk

Darı: Mısır

Devrisi gün: Sonraki gün, ertesi gün

Dinelmek: Ayakta durmak. “2 saattir sıcağın alnında dineliyorum” diyerek sizi bekleten birine kızabilirsiniz mesela.

Döş: Göğüs. “Döşünü kapa da üşütme” şeklinde cümle içinde kullanımı yaygındır.

Eftik: Atıştırmalık yiyecek. “Eftiklenmek” şeklinde kullanıldığında, abur cubur yemek anlamına gelir.

Eke: Güçlü erkek, kibirli, ukala.

Elikmek: Utanmak, çekinmek. Misafire “buyurun niye almıyorsunuz” manasında “elikmeyin elikmeyin!” denir.

Enik: Yavru köpek

Eşkere: Boş konuşmak

Gadasını aldığım: Kurban olayım. Günah, suç, kabahat

Galan: Artık, hadi. “Galan gel de gidek” dendiğinde “Sabrım tükeniyor bak, yakında gelmezsen fena olacak” anlamı çıkabilir.

Ganeri: Yavaş olmak, tembel adam, mezbaha.

Gellebicin: En iri tatlı su balığı anlamındaki söz. Daha çok Seyhan baraj gölündeki enteresan, Japon balığına benzer tatlı su balıkları için kullanılır.

Gıllik: Küçük

Gıllicik: Küçücük. Cümle içinde kullanıldığında cılız, perişan gibi anlamlara da gelebilmektedir. Örneğin “Necati’nin oğlanı gördün nü, nişanlısıynan işler bozulunca gıllicik kalmış!”

Gottik: Küçük. Gotik mimari ve çok sonrasında gelen kaşı gözü simsiyah boyayıp sürekli mutsuz takılma modası olan “gotik” olmakla ne alakası var diye sorarsanız, hiçbir alakası yok.

Göynek: Gömlek

Helke: Kova

Heye: Evet

Hipo: Çamaşır suyu 

Hoşşik: Şımarık, Hoppa.

Kelle: Kişi

Kertiş: Küçük sarı kertenkele

Kıytırık: Uyduruk

Kındırık: Aralık. Misal kapının ya da pencerenin aralık kalması durumlarında kullanılabilir.

Kopil: Küçük

Küncü: Susam

Laylon: Traktörün arkasındaki römork. Römork kelimesinin nasıl olup da ‘laylon’a dönüştüğü, hayatın en büyük gizemlerinin başında geliyor.

Mavra: Geyik muhabbeti. Su değirmenine de deniyor.

Malamat: Rezil olmak. Rezil rüsva olmak anlamında “malamat olmak” diye de kullanılır. 

Manık: Kedi yavrusu

Mırra: Özel çekilmiş, acı mı acı Türk kahvesi. İtalyanların ultra mega shot espresso’larını getirin, mırra yanında hiç kalır. O derece…

Mimtan: Gömlek

Mitil: Döşek. Mitili atmak, döşeği sermek. Bir yere artık yerleşmek, yayılmak anlamında.

Peşkir: Havlu, kurulama bezi.

Şalgam: Şalgam bitkisinin suyundan yapılan içecek. “Misal portakalın da suyunu çıkarıyorsun, o zaman adına portakal mı diyorsun? Hayır! Portakal SUYU diyorsun. Demek ki o da Şalgam SUYU olmalı” diyenlerle saatler süren varoluşsal tartışmalara gebe olan kelimedir de aynı zamanda.

Sınık: Kırık-çıkıkçı anlamındaki eski kelime

Şırdan: “Koyunun her yanını yiyoruz, tamam. Ama midesinden birkaç çeşit yemek çıkartalım bence” diye düşünen bir Adanalının icat ettiği, sakatat gibi, kokoreç gibi, mumbar gibi bir yemek.

Sırıncıtmak: Kanırtmak, üzerek bekletmek. Mesela işveren işçisine yapıyor.

Sokum: Dürüm. “Sokum isten miiiiiiii” diye bir cümle duyduğunuzda bunu hakaret gibi algılamayın mesela. Aslında “Dürüm ister misin” denilmeye çalışılıyordur, gayet de kibarca bir söylemdir yani. T

Taka: Pencere

Taman: Zaten.

Teker/ Velespit: Bisiklet. Cümle içinde kullanmak gerekirse; “Atla tekere de çarşıdan 6 yumurta kap gel” şeklinde, özellikle Pazar sabahları emir kipi eşliğinde kullanımı da vardır.

Tıskıyit: Hadi canım sen de! Bazen de “Aman Allah’ım” anlamında kullanılabilir.

Zaar: Herhalde. “Zaar bizimkinin gönlü de oğlana düşmüşse…” şeklinde cümle içinde kullanılabilir.

Zibil: Kırıntı şeklinde çöp. Ermeniceden geçen bir kelimedir.

Zorsunmak: Üşenmek

Zumzuk: Yumruk